Bilgi ve Kalite Beklentisi makalesinin devamı...

Aslında orada benim için önemli olan, çay bardağının ince belli olması, çay tabağının beyazlı kırmızılı çift renk sıralı motifli olması, plastik veya porselen olması ya da simidin bol susamlı, çıtır; peynirin tam yağlı koyun peyniri olması, masa örtülerinin rengi, kiri, sandalyelerin rahatlığı, etrafın temizliği, hizmet eden insanların güler yüzü, servis hızı değil, o patika boyunca, deniz ve çam ağacı kokusunu içime çeke çeke, sabah serinliğinde babamla yürüyor ve konuşuyor olmaktı. Küçücük bir çocuktum o zaman daha başka neye önem vermem beklenebilir ki.

Bu anı aklıma geldiğinde, uzun süre oturup düşündüm. O zamanlar yalnızca yaşayıp da değer verdiğim bir zaman dilimini hatırlarken bile, şu andaki düşünce tarzım ve beklentilerim sebebiyle, o masa örtülerini, bardağı, garsonları, yemekhane binasını, hatta biraz daha genişletip kalınan motelleri değerlendirmeye başladığımı farkettim. Aklıma gelen detaylar aslında benim kalite anlayışımı yansıtıyor. Kalite anlayışım ise, doğrudan aldığım eğitim, oluşturabildiğim kültür seviyesi ile ilişkili olduğuna göre, matematikte sıkça kullanılan "geçiş" özelliğinden hareketle; demek ki dikkat ettiğim detaylar benim kalite anlayışımı ve kültür seviyemi belirtiyor.

Evren evrimseldir. Evrim ise zaman içindeki değişim olarak da çok basit şekilde tanımlanabilir. Bu değişim çeşitli başka değişimlerle de etkileşim halindedir (Şekil 1). Bu etkileşimde bireyin değişim hızı ve miktarı, içinde bulunduğu çevreye, topluma ve en önemlisi de bireyin kapasitesine göre değişmektedir.

İnsanlık tarihine baktığımızda değişimlerin zamanları konusunda bir fikir sahibi olabiliriz. 4000 yıl öncesinde insanlar ok ve yay kullanmışlar. 14. yüzyıla, yani kara barut ve ateşli silahların bulunması ya da 15. yüzyıla, yani tüfeğin icadına kadar geçen sürede hala ok ve yay kullanıyorlardı. Önemli değişimlerin olması için binlerce yılın geçmesi gerekiyordu.


Şekil 1. Evrimsel etkileşim

Bu kadar uzun sürenin geçmesinin temel nedeni olarak iletişim eksikliği düşünülebilir. Sonuçta mesafeler uzun, haberleşme imkanları kısıtlı, hele bilgi yayılımı ise çoğunlukla kulaktan kulağa yapılıyordu. Bu durumda, Çin'de bulunan kağıt ve barutun, kullanılabilir hale gelmesi ve Avrupa'da matbaaya, kitaba, ateşli silahlara fikir vermesi yüzyıllar almıştır.

Değişimi yaratan ona olan ihtiyaçtır. Peki insanlık, binlerce yıl boyunca neden bu kadar az miktarda ihtiyaca sahip oldu. Aslında az değildi, onlar da daha uzaktan atabilen, daha güçlü silahlar, veya daha sert metaller, atın dışında başka bir güçle çalışan arabalar istediler. Uçmak istediler binlerce yıl. Ancak istemek doğal olarak yeterli olmuyordu. Bahsettiğimiz gibi değişimler her zaman birbirleriyle etkileşim halindedir. İnsanı ele aldığımızda, istek sahibiyle, onu gerçekleştirebilecek olanın bir araya gelmesi; isteği gerçekleştirebilecek insanla, uygun ortam şartları ve imkanlarının biraraya gelmesi gerekmektedir. Örneğin, Alimünyum 1826 yılında elde edilebilmiş olmasına rağmen, üretimi için, imkan ve ortamının uygun olmaması nedeniyle 1886 yılına kadar beklenmek zorunda kalınmıştır. Mesafeler uzun, bilgi etkileşimi de az olunca, değişimler uzun zaman almıştır. Onun içindir ki, matbaanın icadından sonra değişim hızı artmış, telgraf ve telefon ile koşmaya, ve internet ile adeta uçmaya başlamıştır.

Mesafelerin azaldığı, bilginin paylaşımının hızlandığı günümüzde "Küreselleşme" kavramı ortaya çıkmıştır. Bu kavram, diğer bir çok konuyla birlikte ilgi alanımız olan "rekabet" kavramını da gündeme getirmiştir. Rekabet artık genelde bilinen "nicel" üstünlük kurmak yerine, daha çok "nitel" üstünlük kurma tanımına geçmiştir. Nitel üstünlüğü yakalamanın ardından nicel üstünlük zaten gelmektedir. Kaybedecek zaman kalmamıştır. Nitel üstünlük kazanmak için ise, ürünü kullanacak olanların ihtiyaçlarının karşılanması bir zorunluluktur. İşte bu noktada, devreye kişilerin beklentileri, daha doğrusu kalite anlayışları girmektedir.

Nereden nereye geldik. Çocuklukta Yaz'ın yapılan sabah yürüyüşlerinden, insanların kalite anlayışlarındaki değişimlere. Evrimlerin etkileşim halinde olduğunu belirttikten sonra burayı bağlamak şimdi daha kolay olacak. İnsanın istekleri ve ihtiyaçları, zamana ve bilgiye bağlı olmaktadır. Zaman, çocukluktan yaşlılığa kadar geçen süreç; bilgi ise, kültür, davranış ve alışkanlıkları oluşturan kavramdır. Bilgi, zaman içinde kendi evrimini oluşturmaktadır. Bilginin seviyesine göre, zaman içinde oluşan ihtiyaç miktarı da değişmektedir. Bir örnekle açıklamak gerekirse, orta yaşlarda iki bireyin ihtiyaçları sahip oldukları bilgi seviyesine göre, mutlaka değişim gösterecektir.

Burada diğer değişkenlerin, yani çevrenin, toplumun vs. aynı olduğu farz ve kabul edilmektedir.. Eğer örtüsüz bir masada, yalnızca çatalla yemek yeniyorsa, gidilen bir lokantada masa örtüsü ve bıçak olmadığında, bu dikkat çekmeyecektir, bazı detaylar nasıl çocukluğumda benim dikkatimi çekmemişse. Buradan da aslında başka bir çıkarım yapılabilir. Sahip olunan bilgi seviyesine göre, bir birey orta yaşlarını yaşarken, benzer yaş grubunda bir birey çocukluğunu da yaşıyor olabilir. Önemli olan iki bireyinde memnun olması. Peki ama, değişime ve gelişime hangi birey daha çok katkıda bulunabilir bu durumda. Cevap kısa ve öz. En çok değişim ihtiyacı olan. Bu da daha bilgili olmaktan, kalite beklentilerinin artmasından geçmektedir. O zaman, bilgili toplumların neden daha hızlı geliştikleri az çok belli olmuştur. Bir bireyin kendisinin, bağlı olduğu toplumun, içinde yaşadığı ülkenin gelişmesi için, o bireyin bilgili olması gerekmektedir.

Bilgi ile bilinç farklı anlamlar içermektedir. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü'ne göre "bilgi" : öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek ; "bilinç" ise : insanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, olarak geçmektedir. Bilinçli olma durumuna "farkındalık" denmektedir. Bu açıklamaların nedeni, bilginin tek başına değişime sebep olmamasıdır. Nasıl bir icat için ihtiyaç sahibi, onu gerçekleştirecek kişi ve uygun ortamın biraraya gelmesi gerekiyorsa, bilgi de ancak, farkındalık ile biraraya geldiğinde, bir ihtiyaca ve onun rekabet ortamında karşılanması ile değişime ve gelişmeye yol açacaktır.

Günümüzün bir gerçeği, "ilerlemiyorsak geri kalıyoruz demektir." Bu ifade aslında daha doğru olarak "koşmuyorsak geri kalıyoruz demektir." şeklinde daha da ileriye götürülebilir. Artık, ilerlemek değil, ilerlemenin hızı önemli olmuştur. İnsanlar, içinde bulundukları toplumun ve ülkenin ilerlemesini, dolayısıyla ihtiyaç ve beklentilerinin karşılanmasını istiyorlarsa, yüksek bilgi seviyesinin farkındalıkla birleşmesinden ortaya çıkan ihtiyaçlarını sunmalıdırlar. Bu bir kısır döngü olarak, ilerleme ve kalite yolunda hızlanmaya neden olur. Aksi ise yine bir kısır döngü olarak, gerilemeye neden olur. Dolayısıyla, kuş bakışı bakıldığında, bir toplumun ve ülkenin gelişmesi, bireysel olarak insanların bilgilerini, kültür seviyelerini bilinçli olarak arttırmalarından kaynaklanmaktadır. Bu amaçla, yapılacak her türlü hizmet, kişilerin kendilerine, topluma ve ülkeye hizmet etmeleri anlamına gelmektedir.

Ağustos 2007

T. Murat TAMER .